20 Kasım 2011 Pazar

‘yazmam’, ‘konuşurum’.



Yazmak… Duyguların kelimelerle kalıcı hale geldiği hali… Her an yaptığımız, çoğu zaman anlam yüklemediğimiz çünkü çok düşünmediğimiz bir eylem. Oysa ne kadar önemli… Çünkü kelimeler yazılı hale geldiğinde daha bir acıtır insanı. Olmak istediğinizden daha sert daha mesafeli ya da daha samimi ve laubali olma ihtimalinizin çok yüksek olduğu bir iletişim aracı. Yani iletişimin en büyük parçası ama en büyük katili. Örneğin evli olmanıza rağmen eve dönerken karşı cinsten biriyle bir şeyler içtiğinizi yazsalar okuyanlar hayal güçlerini çalıştırıp, sizi direkt ‘kötü’ ilan ederler. Aslında bu olay çok masumane bir tesadüf sonucunda 15 dakikalık bir sohbet olabilir. Fakat betimlemelere yer verilmeyen düz bir yazıda sizin yüz ifadenizi, ses tonunuzu, karşıdaki kişinin beden dilini, nerede oturduğunuzu, ne içip ne konuştuğunuzu anlayamazlar. Bilseler, bunun alelade bir şey olduğunu da anlarlardı. Bu sebeple magazin programlarında yani ‘görsel ve işitsel’ bir kanıt verilemeyen programlarda(çünkü bu programlarda çoğu zaman bir açıklama ve ortaya çıkarma durumu yoktur) izleyiciyi kandırmak için yine yazıya başvuruluyor. AZ SONRA… x ve y nerede görüldüler? Bu sarışın kız kim?! gibi abartılı başlıklar, ünlemler ve soru işaretleriyle yine yazının yanıltıcı olabilen dünyasına başvuruluyor. Oysa yazı; düşüncelerin en duru hali olmalı ama maalesef olmuyor. İşte bu yüzden yazmaktan çekindiğim çoktur. İşte bu yüzden ‘temkinli’ yaklaşırım. İşte bu yüzden çoğu zaman ‘yazmam’, ‘konuşurum’.

~ 0 yorum: ~

~ Yorum Gönder ~

+

Contact

About the Template